1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Ulubat Gölü ve Gölyazı Beldesi

Gönderilme zamanı: 20:01 26-Ekim-2008
gönderen vinifera
Ulaşım: Ulubat Gölü kıyısındaki Gölyazı Beldesi, Bursa - Karacabey karayolunun 37. kilometresinden güneye ayrılan 5 kilometrelik yolun sonundadır. Bursa'dan İzmir tarafına giderken Ulubat gölünü gördükten yaklaşık 5 km. sonra Gölyazı (Apollania) tabelasını okuyup sola dönerek, 5 km. kadar içeri girilerek ulaşılabilir.
Resim

Resim

Resim
ULUBAT GÖLÜ
Apolyont veya Uluabat Gölü olarak da bilinen Ulubat gölü, Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesi dışında Karacabey ve Nilüfer ilçelerinin sınırları içerisinde de yer almaktadır. Ulubat Gölü, Marmara Denizi’nin güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan tektonik kökenli Yenişehir-Bursa-Gönen çöküntü alanında oluşmuştur. Aynı çöküntü alanındaki Kuş Gölü’nden alçak bir eşikle ayrılmaktadır. Göl, Mustafakemalpaşa Çayı’ndan beslenmekte bunun yanı sıra Uluabat Deresi ile Susurluk Nehri’ne karışmaktadır. Gölün fazla suları batısındaki Uluabat Deresiyle Susurluk Çayı´na, bu çay yoluyla da Marmara Denizi´ne ulaşmaktadır.

Gölün doğu-batı yönünde uzunluğu 23-24 km., genişliği ise 12 km. kadardır. Göl alanı yıllara ve mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. Göl alanı için bugüne kadar verilmiş en yüksek değer 24.000 hektar, en düşük değer 13.500 hektardır. ortalama derinliği 2.5 metredir. Büyük bir bölümü oldukça sığ olup en derin yeri Halilbey Adası’ndaki 10 m.ye yaklaşan çukurluktur. Göl içerisinde kalker yapılı 7 göl bulunmaktadır. Bu adaların en büyüğü Halilbey Adası’dır.

Göl suyu kolloidal kil içerdiği için bulanıktır. Sudaki fitoplanktonların baskın durumuna göre göl suyuna bazen yeşilimsi-sarı, bazen de grimsi-sarı renkler de olabilmektedir.

Ulubat Gölü, ekolojik yönden uygun iklim koşullarının yanı sıra geniş sazlıkları ve besin maddesi bakımından zengin olması nedeniyle pek çok farklı su kuşuna beslenme ve barınma olanağı sağlamaktadır. Ulubat Gölü, kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu´nun da en önemli alanlarından biridir. Dünya çapında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan kuş türlerinden küçük karabatağın ülkemizdeki en önemli üreme alanıdır. Bunun yanı sıra yine dünya çapında yok olma tehlikesi altında bulunan tepeli pelikanın da önemli beslenme ve kışlama alanlarından biridir. Alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük ak balıkçıl, ve çeltikçi, küçük balaban, gece balıkçılı, erguvani balıkçıl, saz delicesi, bataklık kırlangıcı, mahmuzlu kız kuşu, bıyıklı sumru, kara sumru gölde kuluçkaya yatan diğer kuş türleridir. Gölün pek çok yerinde özellikle sazlıkların arasında bulunan nilüferlerin yoğun oldukları ve açık su alanından ayrıldıkları her alan bıyıklı sumru için uygun yuvalama alanı oluşturmaktadır. Kuş gözlemek amacıyla yöreye pek çok yerli ve yabancı turisti çeken Ulubat Gölü “Ramsar alanı” ilan edilmiştir.

Sanayi atıkları ve nüfus yoğunluğunun yol açtığı kirlilik nedeniylecanlıların yok olmaya başladığı ve 60 yıl içinde bataklığa dönüşme tehlikesi bulunan Uluabat Gölü, Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın yöre halkıyla birlikte yürüttüğü 'Uluabat Gölü Entegre Yönetim Projesi'yle tekrar canlanmaktadır. Göl, 1998'de Çevre Bakanlığı tarafından 'sukuşları yaşam ortamı olacak uluslararası öneme sahip sulak alanlar' kapsamına alındı. Aynı yıl Doğal Hayatı Koruma Derneği ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 'Uluabat Gölü Entegre Yönetimi Projesi'yle gölü kurtarmaya yönelik çalışma başlattı. 2000'de göl, uluslararası 'yaşayan göller' kapsamına alındı.
Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

GÖLYAZI KÖYÜ
Resim

Resim

Resim

Resim
Kurtuluş Savaşı’na kadar Rumlar’ın yaşadığı köyde günümüzde Selanik’ten mübadele yolu ile gelmiş Türkler yaşamaktadır. Halk, tarım ve balıkçılık ile uğraşır. Köye girişte sol yanda kalan tepenin arkasında antik Apollania ad Rhyndacum kenti yer alır. Bölge, tamamen SİT alanıdır.

Köy meydanında cami, kahve ve ağlayan çınar yer alır. Gövdesinde özsuyu aktığı için ağlayan çınar adı verilen ağacın 400 metrelik gölgesi vardır. Karayolları tarafından anıt-ağaç işareti ve Ağlayan Çınar tabelasının yerleştirilmesi biyolog Mehmet Okatan'ın uğraşıları sonucu gerçekleşmiştir. Çınarın önündeki bir tabelada Mehmet Okatan'ın şu şiiri de yer alır:
Tarihin verdiği yorgunlukla, yan yatmış ulu bir çınar.
Lakin yaşamaktan umudunu kesmemiş, uzanmış öylesine
Bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına
Savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına
Ardında sevgi bahçesi açamayan gonca bir gül
Önünde, oluk oluk göz yaşlarının eseri, koca bir göl.
Resim Resim
Gölyazı Beldesinde tarım arazileri yetersizdir. Bu yüzden temel geçim kaynağı balıkçılıktır. Yörede balıkçılık 1960' lı yıllarda gelişmeye başlamıştır. Ekolojik yönden 'ötrofik' olarak sınıflandırılan ve bol besin içeren Ulubat Gölü'nde tam 21 balık türü yaşıyor. Gölde bulunan en değerli balık türleri sazan ve turnadır. Nadir olmakla beraber değerli türler arasında yayın, yılan balığı ve kefal sayılabilir. Gölde günlük olarak yaklaşık 300 tekne ile balıkçılık yapılmaktadır. Gölyazı' da kadınların pek çoğu kocasıyla balığa çıkmaktadır. Hatta kocaları mandıralarda çalışmaya gidenler kadın kadına balık avına çıkarlar. Yakalanan balıklar her gün Gölyazı' da saat 11:00'den itibaren mezatta açık arttırmayla satılmaktadır.
Resim
APOLLONİA ad RHYNDACUM TARİHÇESİ
M.Ö. I. yüzyıldan itibaren bilinen Apollania ad Rhyndacum Roma Döneminde bir süre Adramittion (Edremit) 'na, bir süre de Kyzikos (Edincik) 'a bağlı kalmıştır. kentin kapısındaki adına konulmuş onur yazısından İmparator Hadrianus (M.S. 117-138) 'un Bithynia gezisi sırasında kente uğradığı, anlaşılmaktadır.

Bizans Dönemi'nde önce Bithynia Piskoposluğu'na bağlı kalmış, daha sonra Nicamedia ve kısa bir süre de Kios piskoposluklarına bağlanmıştır.

1302 yılında Baleum (Koyunhisar) Savaşı'ndan sonra Osmanlılar, bu kaleye sığınan Kite Tekturu'nu kovalayarak ilk kez Apollania önlerine gelmişler; ancak bu kuşatma sırasında kaçak tekturun teslim edilmesi dolayısıyla anlaşmaya vararak geri çekilmişler, yalnızca Alyos adasını ele geçirmekle yetinmişlerdir. Bu adanın ele geçirilmesiyle de Apollania ad Rhyndacum'un gölün çıkış kapısındaki berkitilmiş Lopadion kalesiyle ilişiği kesilmiş bulunuyordu.

ARKEOLOJİK KALINTILAR


Kalıntılar, karayolunun 3.7 kilometre güneyinden itibaren başlamaktadır.
Apollon Tapınağı
Antik kentin 500 metre kadar kuzeyinde yer alan Kız Adası' nın üzerinde kente ismini veren Apollon Tapınağı' nın bulunduğu düşünülmektedir. Halen Temenos duvarının kalıntıları görülen tapınakta, üst yapıya ait mimari blokların çoğunun yerinde olmadığı görülmektedir. Halk arasında bu blokların Haydarpaşa Garı ve Dolmabahçe Sarayı' nın temelinde kullanıldığı söylenmektedir.


Antik Yollar ve Nekropol
Antik yollar, halk arasında "Delik Taş" adıyla anılan nekropol alanından itibaren izlenebilmektedir. Nekropol alanı içine doğru uzana yollar üzerinde atların geçmiş oldukları yerlerdeki tekerlek izleri görülebilmektedir. Tekerlek izleri arasına gelecek şekilde yerleştirilmiş kare biçimindeki oyuklar dikkat çekicidir. Yol çevresinde doğal kayalardan kesilmiş lahitler ve anıt mezarlar da yer almaktadır. Aynı tip mezarlara göl kıyısında da rastlanmaktadır. Kente ulaşan tek yol nekropolun içinden geçmektedir. Kasabaya gelen asfalt yolun doğusunda lahit tipi mezarlar ve antik su kemeri (Deliktaş) görülmektedir. Batısında ise Apollon Tapınağı' na yönlendirilmiş podyumlu mezar yapıları bulunmaktadır.


Halk arasında "Taş Kapı" denilen Dış Kale yarım adanın en dar yerini denetim altında tutmak için yapılmıştır. Günümüzde sadece bir kule görülebilmektedir. Bizans Dönemi’nde inşa edildiği düşünülen kulenin yapımında Stadion' a ait oturma sıraları devşirme malzeme olarak kullanılmıştır.
Tiyatro
Halk arasında “Gavur Mezarlığı” denilen güneybatı yamaçta doğal eğim kullanılarak inşa edilmiş olan tiyatronu cavea ve orkestra bölümleri belirgindir. Ancak mimari parçaları sökülerek surların yapımında kullanılmıştır. Caveanın yüzeyde kalan kısımları tamamen tahribata uğramış, sadece doğu analemma köşesine ait bloklar yerinde kalmıştır.
Kilise
Antik kentin girişinde bulunan kilisenin yapımına 19. yy.da yörede yaşayan Rumlar tarafından başlanmış ancak mübadele nedeniyle tamamlanamamıştır. Daha sonraki yıllarda da yıldırım çarpması sonucu yangın geçirmiş ve çatısı yanmıştır. Giriş cephesi üçgen alınlıklıdır. Köşeler, pencere ve kapı çevreleri kesme taşlardan, kireç kum harcı ile örülmüştür. Kilisenin öteki cephelerinde de aynı tip pencereler kullanılmıştır. Çatıyı taşıyan üçer adet iki sıra kolonsal ahşap direkler yapıyı üç nefe ayırmaktadır. Batıdan nartekse girilmekte, bunun iki yanında silindirik iki oda yer almaktadır. Doğu yanlarda iki küçük, ortada ise bir büyük apsis bulunmaktadır. Bunlar yarım kubbelerle örtülmüştür. Kilisenin duvarlarında renkli fresk izlerine rastlanmaktadır.
Resim

Resim

Resim
İç Kale ve Kent Surları
İç kale, beton bir köprü ile karaya bağlanarak yarımadaya dönüştürülen adayı çevirmektedir. Adanın kuzey doğusundaki burç günümüze değin sağlam kalmıştır. Bu burca bağlanan duvarlarda çok miktarda sütun artıkları kullanılmıştır. Hamamönü adlı yerde yoğunlaşan surlar, ev temelleri olarak devam eder. Bunların yapımında adak ve mezar stellerinin kullanılmış olduğu görülmektedir.Malzemeler arasında Hadrianus (M.S. 117-138) için düzenlenmiş bir onur yazıtı da bulunmaktadır.

Günümüz yerleşimi antik surların içinde yer almaktadır. Sur duvarları savunma amaçlı olabildiği gibi göl taşkınlarına karşı da koruyucudur. Üzerinde geleneksel konut mimarisi örnekleri görülebilen surlarda, yer yer kapılar ve kuleler bulunur. Bunlardan en önemlisi kuzeydeki Simitçikale'dir.
Gölyazı Belediyesi: 224-485 50 36


[hr]

Kaynakça:

Bursa Gölyazı Belediyesi

Life in Bursa

Çevre ve Orman Bakanlığı / Sulak Alan / Ulubat

Keşfetmek İçin Bak / Ulubat : Göl İnsanları