İlk altı ayda Türkiye'ye 9.7 milyon turist gelmiş. Bu turistler toplam 5.9 milyar dolar harcamışlar. Yani turist başına harcama 608 dolar ediyor. Bu, aşağı yukarı günde 87 dolarlık bir harcamaya denk geliyor ki bizim gelen turiste birden fazla alanda hitap edemediğimizi gösteriyor. Yani turist buraya geliyor, otele giriyor ve bir daha gidene kadar hiç çıkmıyor. Bu durum biraz da bizim otel yapılaşmamızla ilgili bir sorun. Bizim kıyılardaki otellerden çıkıp da alışverişe gitmek için bayağı bir çaba gerekiyor. Birkaç kez bu otellerde kalırken kente indik. İnip ineceğimize pişman olduk. İki hafta önce turistik amaçla gittiğimiz Mayorka'da tam tersini gördük. Koyların tamamı otellerle çevrili. Önleri deniz, arkaları pub'lar, lokantalar, mağazalar ve denize kıyısı olmayan otellerle ve evlerle dolu. Otelden dışarı adımınızı attığınızda para harcamanız için her şey var. Gittiğiniz otel her şey dahil sistemli olsa bile (ki öyle bir yer yok) yine de para harcamamanız mümkün değil. Biz turla gitmiştik. Kabaca hesapladım tur için harcadığımız para kadar da oralarda harcamışız.
Aynı dönemde Türkiye'den yurtdışına 2.5 milyon Türk turist gitmiş ve toplam 1.6 milyar dolara yakın harcama yapmışlar. Yani adam başına harcama 622 dolar. Demek ki Türkiye'ye gelenler, dışarı gidenlerden daha az harcıyorlar.
Bunun en basit nedeni yurtdışındaki turların çoğunda yarım pansiyon, yani öğle yemeği hariç sistemi uygulanıyor. Ayrıca akşam yemeklerinde içkiler (su da içki olarak sayılıyor) fiyata dahil değil. Bir başka nedeni de yurtdışında otel dışında para harcamaya yönelik düzenleme çok yaygın. Bizde otel dışında para harcamak için ciddi bir çaba gerekirken, yurtdışında otel dışında para harcamamak için ciddi bir çaba gerekiyor.
Turizmin birçok çeşidi var: Kültür turizmi, tarih turizmi, deniz, kum, güneş turizmi, sağlık turizmi, eğlence turizmi, alışveriş turizmi bunların en yaygını. Bazı ülkeler bunların hepsini bir arada sunabilecek potansiyele sahip. Örneğin İngiltere deniz, kum ve güneş turizmi dışındakileri sunabiliyor. Buna karşılık İtalya sağlık turizmi dışında hepsini bir arada sunabiliyor. Yani İtalya'ya gidenlerin bir bölümü kültür, bir bölümü tarih, bir bölümü deniz, kum ve güneş, bir bölümü alışveriş, bir bölümü de eğlence turizmi için gidiyor. Bazıları da denk getirip hepsini İtalya'da birleştiriyor.
Türkiye bu turizm çeşitlerinin tümünü sunabilen ender ülkelerden birisi. Üstelik bazı alanlarda inanılmaz bir zenginliğe sahip. Tarih turizmi bu alanlardan birisi. Örneğin Yunanistan'ın eski Yunan ve kısmen de Osmanlı tarihinden eserler sunabilmesine karşılık, Türkiye, neolitik çağdan (Çatalhöyük), bronz çağdan (Hattiler, Hititler, Truvalılar), demir çağdan (Frigler, Lidyalılar, Urartular) ortaçağdan (Persler, Doğu Romalılar, Selçuklular) yeni ve yakın çağdan (Osmanlılar) birçok uygarlığın eserlerini sunabilen bir ülke konumundadır. Bunlara ek olarak Anadolu'da yaşamış daha pek çok uygarlık var ve bunların bıraktıkları eserler de görülebiliyor (aynı dönemde olmamak üzere Mitanniler, Palalılar, Kaşkalar, İyonya kent devletleri bunların yalnızca bir bölümü). Yani eğer iyi bir organizasyon yapılabilse buraya tarih turizmi için gelen bir turiste 4 bin yıllık tarih bir film şeridi gibi bir potpuri gibi sunulabilir. Ne yazık ki henüz böyle bir çabamız yok. Geçen hafta Mayorka'da tur rehberimiz bizi La Granja adlı bir çiftliğe götürdü. Adam başı 12 avro ödedik. Anadolu'nun birçok yerinde halen kullanılan sabanları, elle çekilen pullukları, dövenleri tarihi eser gibi sergiliyorlar.
Alacahöyük'te kazılar başlayalı 100 yıl oldu. Yani sizin anlayacağınız binlerce yıllık geçmişe giden Alacahöyük'te yalnızca kazıların başladığı 100 yıllık tarih bile birçok turist için önemli bir geçmişi ifade edebilir. Anadolu'nun her köyünde halen kullanılan araçları görmek için La Granja çiftliğini 12 avro vererek gezen Türklerin yüzde kaçı Alacahöyük'ü gezmiştir dersiniz?
[hr]Aynı dönemde Türkiye'den yurtdışına 2.5 milyon Türk turist gitmiş ve toplam 1.6 milyar dolara yakın harcama yapmışlar. Yani adam başına harcama 622 dolar. Demek ki Türkiye'ye gelenler, dışarı gidenlerden daha az harcıyorlar.
Bunun en basit nedeni yurtdışındaki turların çoğunda yarım pansiyon, yani öğle yemeği hariç sistemi uygulanıyor. Ayrıca akşam yemeklerinde içkiler (su da içki olarak sayılıyor) fiyata dahil değil. Bir başka nedeni de yurtdışında otel dışında para harcamaya yönelik düzenleme çok yaygın. Bizde otel dışında para harcamak için ciddi bir çaba gerekirken, yurtdışında otel dışında para harcamamak için ciddi bir çaba gerekiyor.
Turizmin birçok çeşidi var: Kültür turizmi, tarih turizmi, deniz, kum, güneş turizmi, sağlık turizmi, eğlence turizmi, alışveriş turizmi bunların en yaygını. Bazı ülkeler bunların hepsini bir arada sunabilecek potansiyele sahip. Örneğin İngiltere deniz, kum ve güneş turizmi dışındakileri sunabiliyor. Buna karşılık İtalya sağlık turizmi dışında hepsini bir arada sunabiliyor. Yani İtalya'ya gidenlerin bir bölümü kültür, bir bölümü tarih, bir bölümü deniz, kum ve güneş, bir bölümü alışveriş, bir bölümü de eğlence turizmi için gidiyor. Bazıları da denk getirip hepsini İtalya'da birleştiriyor.
Türkiye bu turizm çeşitlerinin tümünü sunabilen ender ülkelerden birisi. Üstelik bazı alanlarda inanılmaz bir zenginliğe sahip. Tarih turizmi bu alanlardan birisi. Örneğin Yunanistan'ın eski Yunan ve kısmen de Osmanlı tarihinden eserler sunabilmesine karşılık, Türkiye, neolitik çağdan (Çatalhöyük), bronz çağdan (Hattiler, Hititler, Truvalılar), demir çağdan (Frigler, Lidyalılar, Urartular) ortaçağdan (Persler, Doğu Romalılar, Selçuklular) yeni ve yakın çağdan (Osmanlılar) birçok uygarlığın eserlerini sunabilen bir ülke konumundadır. Bunlara ek olarak Anadolu'da yaşamış daha pek çok uygarlık var ve bunların bıraktıkları eserler de görülebiliyor (aynı dönemde olmamak üzere Mitanniler, Palalılar, Kaşkalar, İyonya kent devletleri bunların yalnızca bir bölümü). Yani eğer iyi bir organizasyon yapılabilse buraya tarih turizmi için gelen bir turiste 4 bin yıllık tarih bir film şeridi gibi bir potpuri gibi sunulabilir. Ne yazık ki henüz böyle bir çabamız yok. Geçen hafta Mayorka'da tur rehberimiz bizi La Granja adlı bir çiftliğe götürdü. Adam başı 12 avro ödedik. Anadolu'nun birçok yerinde halen kullanılan sabanları, elle çekilen pullukları, dövenleri tarihi eser gibi sergiliyorlar.
Alacahöyük'te kazılar başlayalı 100 yıl oldu. Yani sizin anlayacağınız binlerce yıllık geçmişe giden Alacahöyük'te yalnızca kazıların başladığı 100 yıllık tarih bile birçok turist için önemli bir geçmişi ifade edebilir. Anadolu'nun her köyünde halen kullanılan araçları görmek için La Granja çiftliğini 12 avro vererek gezen Türklerin yüzde kaçı Alacahöyük'ü gezmiştir dersiniz?
05/08/2007, Radikal