Kyklobik taşlardan oluşan anıtsal mimarinin Anadolu’daki yaratıcıları olarak kabul edilen Hititler kentlerini surlarla çevirmişlerdir. Surlar genel olarak yapay oluşturulmuş bir yığma toprak üzerine, kimi zaman da kayaya oyulmuş yataklar içine (Büyükkale’yi çeviren surların kuzey ve doğu kesimleri) sandık duvar (kazemat) tekniğinde inşa edilmişlerdir. Toprak yığmaların eğik yüzeyleri kimi zaman taşlarla örülerek toprağın kayması ve dış yüzeylerden duvara tırmanma önlenmiştir. Dikdörtgen kulelerle desteklenen surların altında “potern” adı verilen geçitler yer almaktaydı (Anadolu topraklarındaki en eski potern Alişar’da ortaya çıkarılmıştır). Bunların en büyüğü Yerkapı’nın altındadır: Sur bedenine dikey olarak yerleştirilmiş olup 71 m. Uzunlukta ve 12 m. derinliktedir. Kuleler sur bedeni içinde yer almaktaydı.
Poternin Yerkapı’nın dışına açılan kapısı üstte Sfenksli Kapı
Dar merdivenlerle Yerkapı’nın üstüne ulaşılır
Hitit mimarlığının en belirgin özelliği asimetrik plan göstermesidir. Simetrik plan yalnızca anıtsal kapılarda (tapınak ve şehir kapıları) uygulanmıştır. Şehir kapıları iki kule arasında yer alan bir kapı odası ve dışta bir kapı avlusundan oluşmaktadır. Kapı geçitleri bazen dikdörtgen bazen de sivri kemer biçimindedir. Kapı kanatları tahtadan olup yazıtlardan maden/tunç levhalarla pekiştirilmiş oldukları anlaşılmaktadır. Hitit mimarisinde kutsal yapılara giriş “Hilammar” adı verilen bir kapı yapısıyla sağlanmaktaydı. Bu giriş, katı bir simetriyle yapılmış olup genellikle iki ayak ve bunlar arasındaki üç geçitten oluşmaktadır. Bunların ayaklarının kimi zaman aslan heykelleri ile süslenmiş olması (Tapınak II’de geçitteki ayaklarda, Tapınak IV’de hem ayaklarda hem de duvarlarda) Hilammar’ın önemini vurgulamaktadır. Hitit mimarisinde ilk kez karşımıza çıkan bu yapı öğesi Geç Hitit mimarisinde üstünlük kazanır. Hitit mimarisinde yuvarlak kesitli sütun yerine dört köşeli direkler kullanılmıştır.
Hitit mimarisinin diğer bir özelliği avlu uygulamasının olmasıdır. Avlu her zaman dikdörtgen ve tapınaklarda kült odasına yönelmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Yazılıkaya ve Tapınak IV kuraldışı kalmaktadır. Yazılıkaya’da avlunun enine durumu arazi koşullarının bir sonucudur. Tapınak IV’de ise olasılıkla tapınak yapılırken ikinci bir ön geçit eklendiğinden avlu uzun biçimini kaybetmiştir. Tapınakları oluşturan yapı öğeleri avludan dışarıya dönük biçimde yerleştirilmişler, bu şekilde ışığı avludan değil doğrudan dışarıdan almaları sağlanmıştır.
Hititler özellikle tapınaklarının bol ışık almasına özen göstermişlerdir. Tanrının evine ışık girmesi eski doğu dünyasında pek uygulanmayan bir özelliktir. Bu durum Hititlerin daha önceden açık havada tapındıkları şeklinde yorumlanmıştır. Hitit yapılarında pencere (Hititçe “luttai”) uygulamasının olduğu görülmektedir. Konutlarla ilgili veri yetersizken, anıtsal yapılara ait pencerelerle ilgili oldukça geniş bilgiye sahibiz. Bunlar yerden yükseklikleri az olan geniş pencerelerdir. Pencerelerin bu kadar alçakta olması Önasya’da karşılaşılmayan bir özellik olup bazı Hitit metinlerinde de doğrulanmaktadır. Bu metinlerde sık sık pencereden dışarıya sarkılarak tanrılara şarap dökme töreni yapıldığından söz edilmektedir. Bazen kült törenlerinde pencere önüne bir masa yerleştiriliyordu. Pencereden dışarı bakıldığından da söz edilmektedir. İlluyanka Efsanesi’nde “hoşça kal, şimdi ben gidiyorum ve sen dışarı bakma! Eğer dışarı bakacak olursan karını ve çocuklarını göreceksin! Fakat o 20 gün geçince pencereyi açtı ve karısını ve çocuklarını gördü…” denmektedir.
Pencerelerin sövelerinin tahta ve pervazlı olduğu saptanmıştır.
Kaynakça:
Akurgal, E., Hatti ve Hitit Uygarlıkları, İstanbul 1995.
Darga,A.M., Hitit Sanatı, İstanbul 1992.
Naumann, R., Eski Anadolu Mimarlığı, Ankara 1998.
1 thought on “Hitit Mimarisinin Genel Özellikleri”
esra
(11 Mart 2011 - 09:03):D